26 Ekim 2010 Salı

Üç Kız Bir Ana....

Sabahın erken saatlerinde Kandilli'nin o mis gibi papatya kokan yokuşunda yürüyoruz.Üç kız bir ana...İki ablam,ben ve melek teyzem.Bize dönüyor ve diyorki "kızlar yerlere iyi bakın,kaldırım kenarlarında fıstıkağaçlarından düşen fıstıklar var.Ceplerinize doldurun."Birbirimizle yarış edercesine,gülüşerek ceplerimize fıstık dolduruyoruz.İçlerinde en küçük olan ben olduğum için ikiside fıstıklarının bir kısmını pay edip bana veriyorlar, biz buna kardeş payı diyoruz.Çünkü,avuçlarım daha  ufacık ve toplayamıyorum.Sulugözlü olduğum için hemen ağlarım ben.Böylelikle fıstık sayıları eşitleniyor.Teyzem kot ceketini kollarından beline bağlamış türküler söyleye söyleye eğlendiriyor bizi.Talimhaneye yani dayımlara giden tek kestirme yol burası,biz minübüse binmiyoruz,hiçbirimiz o koca yokuşu çıkmamıza rağmen neden binmiyoruz diye sormuyoruz,zaten minibüs seyrek geçiyor.Herşeyden önemlisi o anın tadının, güzelliğinin,kıymetini biliyoruz,büyüsü bozulmasın istiyoruz.  Yürümek,üstelik sabahın bu saatinde bu yollardan yürümek içimizi huzurla kaplıyor.Dördümüz bir aradayız hep beraberiz yollar bize vız gelir.

Sonra güle oynaya Talimhane sokağına geliyoruz.Yerlerde yol boyu dutlar...Teyzem bana bakarak göz kırpıyor hadi dercesine.Omzuna aldığı gibi beni,çıkartıyor dut ağacının en tepesine.Ablam cebinden poşeti çıkartıyor,bana uzatıyor başlıyorum toplamaya,üstüm başım sapsarı dut lekesi,olsun kirlenmek değil ki o, resmen kutsanmak."Merak etme kuzucuk yıkanınca çıkar dutun lekesi pantolonundan,akşam banyoda yaptırırım seni" diyor teyzem.Onun cesaretiyle en üst dallara bile çıkıyorum kıkırdayarak.Dört tane serseri basıyoruz zile.Kapıda dayım karşılıyor bizi.Evin içinde ılık ılık Ruhi Su'nun tok sesi "Üç Kız Bir Ana, gülmezler aman,ağlarlar yana yana".Bizde üç kız bir anayız ama gülüyoruz hem de çok gülüyoruz,mutluyuz, kardeşiz,yiğeniz,çocuğuz,kızız,yüreğiz...Balkonda dayımla,dedeciğim tavla atıyorlar şık şık taş sesleri Ruhi Su' ya karışıyor,sanki öyle daha anlamlı oluyor.Anneannemin elinde patik örgüsü, kaç tane şiş var öyle.Sanırım beş.Yok yok altı oldu şimdi, nasıl beceriyor bu kadar şişle? Hayretle izliyorum.Annemle,babam geliyorlar.Babam benim burnuma bir öpücük konduruyor.İşte yine her bayram sabahı gibi biraradayız Yengem mis gibi patates kızartmış, bana yedirip duruyor.Teyzem ekmeklerimize sarelle sürüyor.Dedem tutturuyor "hadi kız yarışa var mısın, kim daha önce tabağındakileri bitirecek.Kazanan parayı alır" diyor."Ama dede benim param yok ki" diyorum.Eğilip kulağıma "baban varya kız,bende babandan alırım" diyor.Tabiki ben bitiriyorum çünkü her lokmadan sonra beni alkışladığı için kendi yiyemiyor.Parayı cebime koyup,yanağımdan bir makas alıyor.Bir bayram sabahı böyle neşeli, hep beraber başlayıp, bütün bayram böyle devam ediyor...

Artık dallarına tırmanacağımız dut ağaçları yok,dayımlara giden kestirme yola kocaman siteler yapmışlar.Kapısındaki güvenlik görevlileri içeriye bile sokmuyorlar.Her sokakta yol yapım çalışması var, kaç zamandır yolun yapıldığı bile yok.Dedemin tavlası hala dayımlarda ama taşlarının bir kısmı kaybolmuş,buarada dut lekesi olan pantolonumu hala saklıyorum.Dut lekesi çıkmış ama beraberinde teyzemi,dedemi ve o güzel günün anılarını da götürmüş...

22 Ekim 2010 Cuma

Örümcek Beyinlerin Tozu Alınmalı Artık...

 Neden bir insanın fikirleri sizinkiyle uyuşmuyorsa ondan nefret edersiniz,herkes herkesin birer kopyası olsaydı hayat sıkıcı olmaz mıydı?Birini sevebilmeniz,kabul edebilmeniz için düşüncelerinin ya da ilgi alanlarının sizinkiyle aynı olması şart mı?Neden insan eleştirmek bu kadar basit gelirken,sanat,edebiyat,felsefe,müzik,bilim ya da siyaset hakkında konuşmak bu kadar zor...
 Hergün gazetelerde,haberlerde onlarca atışma,sataşma,dejenere insanlar,kirli medya haberleri manşetken neden İdil Biret'in,Suna Kan'ın, Fahir Atakoğlu'nun,Mahir Günşiray'ın,Derviş Zaim'in... isimlerini kimse bilmez?Kimin kiminle bilikte olduğu,nereye gittiği,ne giydiği daha mı önemlidir sizce?Tüm vaktinizi televizyonun karşısında geçirerek,ömrünüzü böyle hibe etmek dışında yaptığınız birşey var mı,belgesel seyreder misiniz mesela? Ya da TEMA vakfının çalışmalarıyla hiç ilgilendiniz mi? Buarada TEMA nedir biliyor musunuz?Hiç Bach,Vivaldi,Chopin ya da Yeni Türkü,Erkan Oğur dinlediniz mi mesela?
 Hiç yağmur yağdığında ıslanma telaşınız olmadan şemsiyesiz yürüdünüz mü toprak kokan sokaklarda, köprüden geçerken gökkuşağının nasıl şahane gözüktüğüne şahit oldunuz mu,bir fincan çay alıp elinize,sıcacık battaniyenin altında kitap okumanın keyfini bilir misiniz?Bir kedi yavrusu oturdu mu kucağınıza hiç....Cevaplanması gereken ne çok soru oldu bir anda değil mi?Peki bunca soru cevaplanmadan duruyorken kendinizle ilgili neden hala kendinize benzetmeye çalışıyorsunuz etrafınızdakileri????

18 Ekim 2010 Pazartesi

BAYRAM


Genç adam 3 günlük bayram tatilinde bayramlaşmak için başka şehirde oturan babaannesini ziyarete gitmiştir. Huysuz ama bir o kadar tatlı olan babaanne torununu görünce hem sevinmiş hem de  her yaşlı gibi şikayet üstüne şikayet etmiştir.

ADAM: Babaanneciğim ver elini öpeyim, bayramın mübarek olsun.

BABAANNE: Öp bakalım yaramaz, sen bilir miydin el öpmesini?

ADAM: (elini öper)Aşk olsun babaanne ,üzülürüm bak.

BABAANNE: Yok evladım ben sana bişey demiyorum kurban olduğum.

ADAM:( Gülümser) He tamam ozaman!!

BABAANNE: Bütün suç o baban olacak mendeburda .

ADAM: Hayda!!

BABAANNE: Hayda yaa.Kaç kere getir çocukları ölmeden gün yüzüyle bir göreyim dedim.Nerdee bak kaç zaman oldu, bir gözüm toprakta diğeri de kataraktlı

ADAM: Ayy babaanne Allah korusun,sen daha neler görürsün maşallah.

BABAANNE: (Suratı düşer) Görsem neye yarar bi mürüvvet  göremedikten sonra. Bak Salih amcanların oğlu Serdar’a evlendi karısı da pek güzel maşallah.

ADAM: Ayy babaanne adam 45 yaşında ilk karısı geçen sene fazla botoks yaptırdığından konuşamaz hale geldiği için adam terk etti. İkinci karısı da 50 yaşında neresi güzel onun yapma Allah aşkına.Benden fazla bıyığı var o kadının,düğünde hangisi damat hangisi gelin ayırt edememişler herkes bilezikleri damada takmış.

BABAANNE: (Sinirlenir) Kim neye takmışsa takmış. Armudun sapı üzümün çöpü diye diye kaldınız bak. Ama yok yemezler, ben bulacağım sana şöyle helal süt emmişinden.

ADAM: Off babaanne off!!

BABAANNE: Off denmez babaanneye .Senin abin nerde bakayım hem?

ADAM: Ne abisi babaanne benim abim yok ki?

BABAANNE: Nasıl yokmuş,asıl sen olmayacaktın terbiyesiz.Ben o annene çok dedim oğlumun durumu yok doğurma bir tane nenize yetmiyor diye o annen var  ya dinlemedi beni…..

ADAM: Babaanne ama benim abim yok ki kardeşim var benim.

BABAANNE: Oğluuumm! Sen Kemal’in küçük oğlu Zafer değil misin?
ADAM: Of hayır babaanne.

BABAANNE: (Ters ters yabancı gibi bakar,bağırır) Kimsin seeeen??

ADAM: Tolga babaanne, Ali’ nin oğlu Tolga

BABAANNE: Tolgaaa ahh evladımmm!! (Gözlüğünü takar,kollarını açar,sarılır,dişsiz ağzıyla öpmeye çabalar) Pek severim ben seni,en sevdiğim torunum

ADAM: Bende seni çok seviyorum babaannem

BABAANNE: O saçların ne evladım, erkek adama hiç olur mu o saçlar? Bak Salih amcanların oğlu Serdar’a ne güzel saçları beyefendi adam gibi

ADAM: Babaanne ne buluyorsun şu Serdar abi de sen, sponsoru falan mı oldun adamın, övgü başına prim mi alıyorsun anlamadım gitti? O değil miydi saçları döküldüğü için şifacılara giden.Şifacı da bunu kandırdıydı da saç uzatma kremi diye pahalı tüy dökücü kremi verdi hani adamın adı o günden sonra dondurma Serdar kaldı.

BABAANNE: Sus bakiim. Bilmiş bilmiş konuşuyorsun.Bak adam miyendis (mühendis) çıktı dondurma mondurma .

ADAM: Bende reklamcıyım ama neden öyle söylüyorsun?

BABAANNE: Heh! tam kendine göre iş bulmuşsun. Reklam et dur bizi elaleme kepaze (cık cık cık)

ADAM: (Konuyu değiştirir) Ee babaanne sağlığın nasıl bakalım, keyfin iyi mi var mı bir yaramazlık?

BABAANNE: Geçen gün Raziyegillerin Emine’yle doktora gittik. Benim yine  siyatiğim azdı.Doktor ilaç yazdı.Kullanıyorum şimdi sabah 1 akşam 1 tok karnına.Daha iyiceyim yavrum.

ADAM: Oh iyi iyi!!

BABAANNE: (kısa sessizlikten sonra) Emine’ de sağolsun yardım etti,doktorla konuştu,ilaçlarımı içirdi.Pek bi hanım kız doğrusu.Senden bahsettim.

ADAM:Off babaanne yine mi başladık?

BABAANNE: Ne var bir görsen, karakız pek güzel. Dişlerinde gümüş var.

ADAM: Dişlerinde gümüş mü var?

BABAANNE: (Börek verme bahanesiyle küt diye kızı çağırır, kız gelir dişlerinde tel,gözünde kavanoz dibi gözlükler vardır,bakar güler böreği alır ve gider) Gördün mü bak nasıl güleryüzlü nasıl güzel.

ADAM: Hıı evet o kadar güleryüzlü ki gülünce 7 kollu jant kapağı gibi parlıyor.O gözlerini de kendi parlaması yüzünden bozmuş olacak.Babaanne uykum geldi benim nerde yatacağım ben??

BABAANNE: Babanın yatağında.

ADAM: Yuh! O yatak hala duruyor mu?

BABAANNE: Elbet ya rahmetli dedenle aldıydık o yatağı.Hadi sereyim de uyu sen.Ben dizilere bakacağım.Şu yılan Ferhunde ne yapacak bakalım? Boyu devrilesi çiyan.

ADAM: (Bu yeni bir tartışma konusudur ama genç adam uğraşamayacağı için yatağa doğru yolalır.Babaanne yatağı serer ve tv karşına geçer,bir müddet sessizlikten sonra.Genç adamın feryatları duyulur) Aaaaaaaaggghhhhh!!!! Babaanneeeeeee!! (yatak kırılmıştır ve yere yapışan bir adet torun feryadı koltukta tv karşısında uyuyan babaanneyi uyandıramaz.Zira babaanne kulaklıklarını çıkartmıştır)



                                             _____ SON____



13 Ekim 2010 Çarşamba

OTOBÜS

Genç kız o sabah her sabahki gibi işe gitmek için otobüse biner. Fakat kendisi saat başı sevgilisi arama gibi bir hastalığa sahip olduğu için kalabalık otobüste telefonunu zor bela çıkartır numarayı aramasına gerek yoktur çünkü zaten son aranan numara sevgilisine aittir. Arama tuşuna basar.Telefon 2-3 kere çalar sevgilsi açar.

SEVGİLİ: Efendim aşkım efendimmm???????? (usanmışlık tepkisiyle)

KIZ: Aşkımmmm ne haber,ben şimdi otobüsteyim (bir taraftan tutunmaya çalışır,diğer taraftan konuşmaya çalışır ve otobüsün içindeki kalabalık insan yığını garip ve uyuz olmuş bakışlarla yan yan bakarlar)

SEVGİLİ: Eee!!! Sonuç???

KIZ: İşte otobüsteyim,işe doğru gidiyorum.

SEVGİLİ:İyi de bitanem sen bunu her sabah yapıyorsun bunun için neden her sabah beni arıyorsun,otobüsten inmek için iniş izni falan mı istiyorsun???Eğer öyleyse kuleyle konuşmam lazım karar mekanizması sadece benden oluşmuyor.

KIZ: Ayy! Benim sevgilim sabah sabah espri de yaparmış aman da aman.

OTOBÜS KİŞİSİ 1:Hanımefendi biraz sessiz olur musunuz? Sabah Sabah (cık cık cık)

KIZ: (duymamazlıktan gelerek devam eder)Canım yani ben istiyorum ki gün içinde neler yapıyorum sen haberdar ol.Sonra benim aşkım acaba şimdi ne yapıyor diye merak etme,kendi kendini yeme

SEVGİLİ: İyi güzel hoş da saat sabahın 6 si biz günün içinde değiliz ki.Biz henüz tamamen günün dışındayız,istersen bunu kargalara sor,zira ben geçengün senle konuştuktan sonra kahvaltı ettiniz mi sayın kargalar diye sordum bu saatte manyak mısın henüz o kadar birikim yapamadık,rahatsız etme uyuyoruz dediler.

KIZ: Aman aşkım ya görüyor musun benim çilemi? sabahın bir körlerinde kalkıyorum işte,bu otobüslere binmek için.

SEVGİLİ: Tatlım senin kalkmış olabilmen için ilk önce yatmış olabilmen gerekmiyor mu?Yatma eylemi gerçekleşmeden kalkma eyleminin olması bilimsel açıdan mümkün müdür?En son saat 3 de senin telefonuna cevap verme performansını gösterdim,ondan sonrasına belleğim kapanmış,E bellek kapanınca kıskanç  göz durur mu o da kapanmış.Bak yaramaza sen!!!

KIZ: Yaaa bitanem bu sabah da formun yerinde bakıyorum.

OTOBÜS KİŞİSİ 2 : Bayaaann!!! Konuşucağnıza biraz ilerler misiniz boş yerlere doğru.Bakın insanlar istif oldu sayenizde.

KIZ:Beyefendi ilerlersem ben nereye tutunacağım hiç düşündünüz mü bunu?Elimde telefon var görmüyor musunuz?Sanki ahtapot gibi 8 kolum var benim ya.Geçin arkamdan boş yerlere siz geçmek istediniz de ben duruuuunn geçemezsiniz ilerde yol çalışması var mı dedim??

OTOBÜS KİŞİSİ 2:Valla hanımefendi yaklaşık bir 5 dk önce arkanızdan ileriye doğru geçmeye teşebbüs ettik Ama arkada bir yol bulamadık,en son macera perest bir arkadaş ben “survıvor” elemelerine katıldım bu aralıktan geçebilirim dedi.O da  tahminen son nefesini arkanızla, kendi soluk borusunun arasında bir yerlerde verdi.Hala haber alamadık kendisinden.1e 10 bahis yatırmıştım üzerine.(diğer yolculara seslenerek)Arkadaşlar ben AKUT’u arıyorum arama-kurtarma çalışmalarına başlasınlar.

KIZ: Beyefendi siz bana şişko mu demek istiyorsunuz yani şimdi,bu ne terbiyesizlik bu ne kendini bilmezlik? Ben bir kere balık etliyim. Siz kendinize bakın hem maşallah diliniz boyunuzdan bir hayli uzun. E tabi tanrım dili uzun tutunca boydan kısmak zorunda kalmış.Merak ediyorum onu ağzınızın için tutunca nefes alışverişiniz konusunda zorlanmıyor musunuz?Sanırım sizin yaratıldığınız gün tanrı “kurbağaların yaşamı” belgeselini seyrediyordu işte o vakit aklına siz geliverdiniz.Zira şuanda camdaki zavallı sinekcik için endişeleniyorum.

SEVGİLİ: Aşkımmmm artık kapatabilir miyiz telefonu? Bak zaten tam 1 saat oldu bu da demektir ki senin beni bu saat başı aramana gerek kalmadı.

KIZ: Ya bitanem burada sevgiline şişko deniyor,hakaret ediliyor sen hala neyin derdindesin?

SEVGİLİ: Hayatım o insanlarla aynı fikirde olmadığım için ben karışmama hakkımı kullandım hepsi bu.Benim için sen dünyadaki bütün kadınlardan güzelsin.Eşin benzerin yok ki senin. (Aslında sabahın köründe uykusundan uyandırıldığı,biran önce sıcak yatağında uyumaya can attığı için böyle söylemektedir)

KIZ: Aşkımmmmmm sen varya bitanesin seni çok seviyorum yaa .

SEVGİLİ:Ben de seni canım.

OTOBÜS KİŞİSİ 3:Hanımefendi bakın bindğinizden beri konuşuyorsunuz.Zavallı şoför bile dikkati dağılmasın diye pamuk tıkadı kulaklarına.Üstelik yeşil otobüs bu.Yani telefonla konuşmanız yasak,bakın “telefonla konuşmayınız” diye yazıyor şurada.

KIZ: Aaa!! Hanımefendi ben tamamen unutmuşum o mevzuyu.Çok pardon.(telefona tekrar döner) Aşkım otobüste telefonla konuşmam yasakmış,sen konuş ben dinliyorum seni.

OTOBÜS AHALİSİ:Dumurrr!!!

Yazan:Ariadne
   

12 Ekim 2010 Salı

 ARİADNE: Yunan mitolojisinde Zeus ve Europa'nın oğlu Girit Kralı Minos ve Güneş-Titan Helios'un kızı Kraliçe Pasiphae'nin kızıdır.Aşk acısı temasının işlendiği en güzel grek mitlerinden birinin baş kahramanıdır.